Kayıtlar

Ekim, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Devam Etmeliyiz

"Bazen rüzgarın saçımı dağıtmasına, yağmurun yüzümü ıslatmasına, birilerinin kalbimi kırmasına izin veririm. Sonra;saçımı toplar, şemsiyemi açar, kalbimi kapatırım. Hepsi bu kadar. " Böyle diyor Can Yücel bir şiirinde.  Gerçekten de bazen izin vermeliyiz kalbimizin kırılmasına, birilerinin hayatımızdan çıkmasına, bazen de acı gerçeklerin rüzgar gibi suratımıza çarpmasına. Yüzleşmeliyiz kırgınlıklarımızla, yalnızlıklarımızla, görmek istemediğimiz gerçeklerle. Ve sonra kırgınlıklarımızı toparlayıp, yalnızlığımızın keyfini çıkarıp, gerçekleri kabullenip kaldığımız yerden devam etmeliyiz. Ama devam ederken daha büyük, daha güçlü, daha deneyimli olduğumuzun farkındalığının verdiği cesurlukla devam etmeliyiz. 

Müzik Değişirse Dans da Değiişir

Yaşamımız boyunca evde; evlat, abla, abi, kardeş, okulda; öğrenci, dışarda; bir dost, işçi, kadın ya da erkek ve daha sayamadığım onlarca rolümüz vardır. Seçtiğimiz ya da zorunda olduğumuz... Peki ya rollerimiz değişirse... İnsan; doğar, büyür, gelişir ve ölür. Rollerimiz de bizimle birlikte doğar, gelişir, yok olur veya evrilir. Ve hayat bazen daha biz büyümeden, gelişmeden -yani biz öyle sanırız oysa hiçbir şey vaktinden önce olması gerekenden fazla gelmez hayatımıza- rollerimizi değiştirmek, büyütmek zorunda bırakır. Değişim ve dönüşüm yaşamın doğasında vardır. Hepimiz birilerinin hayatında ve kendi dünyamızda bazı rollere sahibiz ve bunlar kalıcı olmak zorunda da değil. Koşullar neyi gerektiriyorsa hayatımızı ne tarafa yönlendiriyorsak rollerde bizim için şekilleniyor ve bu hayatımıza aldığımız insanlar için de geçerli. Farkında olmadan onları da kendi yolumuza göre seçip konumlandırıyoruz ve seçiliyoruz. Önce müzik değişiyor sonra dans. Belki de önce dans...  

Vazgeçmek

Hayat birçoğumuzu bir şeylerden, birilerinden, bir yerden vazgeçmek zorunda bırakır. Bize sormadan bize aldırmadan zorlar. Bazen kabullenir ve vazgeçeriz. Bazen de direniriz. O birini kaybetmeyi, o yerden gitmeyi göze alamayız. Belkide beceremeyiz... Ve önünde sonunda ya vazgeçeriz ya vazgeçiliriz. Tabi istisnalar hariç.  Kimimize iyi gelir bu vazgeçişler kimimizeyse bir çeşit ölüm. Peki ya vazgeçtiklerimiz... Aslında vazgeçmeyi en çok zorlaştıran onlar ya zaten. Ya da bizim onlara verdiğimiz değer yüzünden bu kadar vazgeçilmez oluyorlar. Peki o zaman şöyle diyebilirmiyiz"Kimse vazgeçilmez değildir, vazgeçilmez olan bizim vermeye alıştığımız değerdir"? Vazgeçtikten sonra da bir boşluğa düşeriz. Belki hemen belkide biraz sonra ama önünde sonunda ayağa kalkıp devam ederiz. Ve hayatın mutlaka bir bildiği vardır inancına sarılırız.