Arada Kalan İnsandır
Arada kalmış hissetmek. Kendinin arasında, aklınla kendinin arasında, aklınla kalbin arasında, kalbinle kendinin arasında... İnsan sokağın tavanı arasında sıkışır mı? Sığmaz mı iki metre kare çukura? İki tarafa da gidemez mi? Arada kalsa olmaz mı? Uyursak geçer mi? İnsan uykuyla uyanıklığın arasında kalır mı? Sahi uyanık olan var mı? Peki arasında kaldıklarımız var mı gerçekten? Gerçekte var mı arada kaldıklarımız?
Buldum galiba ben insan beyninin en ücra köşelerinde penceresiz sokaklarında dar geçitlerindeyim. Derin suları seviyorum. Parçalanmış bulutların arsından sızmaya yere dokunmaya çalışan güneşi, kendini bir rüzgarın nefes verişine hazırlayan sarı yaprakları, kavga ederken gökte koca bulutlar yağmur damlalarının dans ederek süzülüşünü seviyorum. Önüne çıkan tüm duvarların inadına açacak yer bulan o çiçekleri seviyorum. Dar sokakları, yamuk kaldırımları, rast gele döşenmiş taşları, dik yokuşları, uzun düzlükleri köşe başı çiçekçilerini, duvarlardaki pati izlerini, geceleri güneşin yokluğunu aratmamaya ant içmiş cızırtılı sokak lambalarını, göğü kıskandırmaya çalışan pencere yıldızlarını...
Korkuyorum derine dalmaktan, nefret ediyorum güneşin tenime değmesinden, üzülüyorum çıplak kalan ağaçlara, utanıyorum yağmur damlalarına eşlik etmekten. Eziyorum fark etmeden savaş verip açan çiçekleri. Üzerime yıkılıyor dar sokak binaları, ayağımı incitiyorum yamuk kaldırımlarda, soluğum bitiveriyor dik yokuş ortalarında, yüreğimi incitiyor koparılan çiçek buketleri, köpeklerden korkuyorum ve nefret ediyorum gök yıldızlarını gölgeleyen sahtekar yıldızlardan.
Arasındayım her şeyin varlık ile yokluğun, karar ile belirsizliğin... Hem arada kalan insandır demezler mi? İnsan olmaya çalışıyorumdur belki...
Yorumlar
Yorum Gönder